DENTPLUS

BLOG



sakız_dişsagligi.jpg
15/Nis/2016

Sakız kişiye keyif veren, ferahlatıcı bir his uyandıran kişiye mutluluk veren bir maddedir. Sakız çiğnemek ile tükürük üretimi de hızlanır. Sakız çiğnemenin dişetlerine masaj yapıcı etkisi vardır. böylece dişeti dolaşımı artar.Sigara gibi kötü alışkanlıklardan aklı uzaklaştırır ve stresli hissiyattan rahatlamaya geçirebilir, nefese ferahlık sağlar. Aynı zamanda konsantrasyon arttırır ve diş çürümesini de önleyebilir.

sakiz

Yemek yedikten sonra ağız içinde kalan atıklarla beslenen bakteriler şekeri emer ve organik asitler üretir. Organik asit yemek yedikten 5-10 dakika içinde ağızınızda ki Ph değerini diş minesi için tehlikeli seviyelere düşürebilir. Diş mineleri düşük Ph seviyesinde küçük ancak sonrasında büyüyebilen yaralar açabilir. Bununla birlikte sıralı asit saldırıları arka arkaya geldiği zaman diş çürümesi meydana gelir.

Çocuklarda severek tercih edildiği için avantajlı durumlar doğurabilir.

Birçok klinik araştırmalarında, atıştırmalardan veya yemeklerden sonra şekersiz sakız çiğnemek, Ph değerlerinin dişler için sağlıklı seviyelere geldiğini göstermiştir. Sakız çiğnemek, ağız içinde tükürük salgısını 3-4 kat arttırır. Şekersiz sakız, diş çürümelerinde bazı özellikler içerir. Tükürükte ki asit saldırıları, diş minesinin hasar görmesini sebep olur. Şekersiz sakızın formülünde; ağızda ki bakterilerle mayalanmayan ve bununla birlikte asit oluşumunu engelleyem maddeler olan sorbitol, maltitol, isomalt, mannitol ve xylitol gibi polialkoller kullanılır.

XYLITOL

sakiz2Xylitol, hem pasif, hem aktif anti-çürük etkisi gösteren ve şeker yerine de kullanılıan tek maddedir, bu madde, diş çürümelerine neden olan en önemli bakterilerden Streptococcus Mutant bakterilerinin üremesini önler.

Xylitol, birçok meyve ve sebzede bulunduğu gibi bir de  tüm poliyoller arasında en tatlı tada sahip olandır. Sakkaroza yakın bir tadı vardır, ağızda tat bırakmaz ve şeker hastaları için uygun ve güvenlidir. Xylitol, şekere göre %40 daha az kalori içerir. Dünya Sağlık Örgütü sponsorluğunda, gerçekleştirilen klinik deneyler ve araştırmalar göstermiştir ki; düzenli olarak xylitol içeren sakız tüketiminin, diş çürümesinde %70’e varan oranlarda azalmaya yol açmaktadır.

Sonuç olarak, yemeklerden ve atıştırmalardan sonra şekersiz ve özellikle xylitol içeren sakız kullanımı, diş minesindeki yaralar için tekrar mineral kazandırma sürecini hızlandırmaktadır.

Diş fırçalama olanağı bulunmayan durumlarda, şekersiz sakız çiğneme, ağız sağlığınızı korumada keyifli ve tavsiye edilen bir yoldur.


ene-Eklem_egzersizleri.jpg
30/Mar/2016

Temporomandibular eklem, insan vücudunun en önemli eklemlerinden olmasına rağmen gerek hekimler, gerekse hastalar tarafından fazlasıyla ihmal edilmiş bir organımızdır. Temporomandibular eklem, oldukça karışık fakat uyumlu çalışan yapısının yardımıyla ısırmadan çiğnemeye, iplik kesmeden, fındık kırmaya, şarkı söylemeden, ıslık çalmaya, konuşmaya kadar pek çok işlevde rol almaktadır. Yarım tona ulaşan sıkma gücüne sahip olan çene eklemi, günde 1500-2000 defa hareket ederek organizmanın en çok kullanılan eklemlerinden birini oluşturmaktadır.

Çene-Eklem_egzersizleri2

Temporomandibular eklem, vücutta menteşe hareketi ile birlikte kayma hareketi yapabilen tek eklem tipidir. Hastalar çoğunlukla eklem ve çevresinde, ağrı, eklemde tıkırtı sesi ve kaslarda hassasiyet gibi şikayetlerle kliniklere baş vurmaktadır. Bazılarında baş ağrısı, kulak ağrısı ve çene hareketlerinde kısıtlanma gibi bulgulara rastlanmaktadır.


sigaraveagizsagligi.png
07/Mar/2016

Sigara ve yaşam

Sigara kullanımı eskisi kadar popüler olmasa da, günümüzde halen pek çok kişi bu alışkanlıktan dolayı pek çok hastalığa sebep olan sigara ile mücadele etmektedir.  Her bir sigarada vücut için zehirli, kanser yapıcı ya da kanserin oluşmasını kolaylaştırıcı 7000’den fazla kimyasal madde bulunmaktadır. İnsanları sigaraya bağımlı hale getiren madde ise NİKOTİN’dir. Bağımlılık yapıcı etkisi yanında nikotin, kalp atışlarını hızlandırır, tansiyonu yükseltir ve kanın pıhtılaşma riskini arttırır.

Sigara ve tütün kullanımı sağlığımızı direk etkilediği gibi, endirek yollaradan da etkilemektedir.Örneğin; uzun dönem sigara kullanımı akciğer kanserine bağlı ölümlerin %90’ının nedenidir. Aynı zamanda sigara içenlerde kalp krizi geçirme riski 10 kat artmaktadır. Kan dolaşımı ve damarlar üzerine olumsuz etkilerden dolayı felç riski artar. Sigara içen kadınlarda düşük yapma, erken doğum, düşük doğum tartılı bebek doğumu, kısırlık ve doğum kontrol hapı kullanılması durumunda kalp krizi geçirme riski yüksektir.

Sigara içenlerde ağız, dil, gırtlak, yemek borusu, pankreas, mesane, böbrek, prostat ve rahim ağzı kanser riski 30 kat artmıştır.

 SİGARA VE BAĞIMLILIK

Sigara kullanımı neden bağımlılık yapar? Sorusunun cevabı Nikotin dir.

Sigara içilmesini izleyen 10 saniye içinde yanaktan emilen nikotin, beyne ulaşır ve kısa bir sürede nikotin bağımlılığı oluşur. Artık vücudunuzun bu maddeye gereksinimi olmasa da sürekli almak ister.

Nikotin psikolojik ve fiziksel bağımlılık yapar. Sigara içilmeyip nikotin miktarı azaldığında vücut bunun yoksunluğunu hisseder. Bu döngü bağımlılığı besler.

 PASİF İÇİCİLİK

Sigara dumanı sadece içicileri değil, etrafında ki insanları da etkiler.

Pasif sigara içiciliği tütün ürünlerinin yanmasından oluşan duman ile sigara içen kişinin dışarı üflediği duman karışımının solunması olarak tanımlanmaktadır. Sigaradan süzülmeyip doğrudan havayla karıştığı için daha fazla zehirli madde içeren duman (sigara içen kişinin soluduğu dumandan 4 kat daha fazla toksiktir) pasif içiciler ve sigara içenlerde solunum hastalıkları, akciğer kanseri, kalp damar hastalıkları riskini arttırmaktadır..

SİGARA VE AĞIZ SAĞLIĞI

Sigara içeriği 4000 den fazla maddeden oluşan bir komplex bir karışıma sahiptir. Sigaranın diş eti dokuları üzerinde ki etkisinin  biyolojik mekanizması henüz tam aydınlatılmamış olmasına rağmen diş eti dokuları üzerine zararlı etkileri ağız içerisinde ki flora ve kişinin savunma mekanizması etkisi üzerinden gerçekleştiği fikri üzerinde durulmaktadır.

Risk faktörü olarak sigara…

Son yıllarda, kazanılmış risk fktörleri arasında önemli bir yeri olan sigara kullanımı ve diş eti dokuları arasında ki ilişki araştırılmış ve şiddetli diş eti hastalığa sahip kişilerin çoğunluğunun  aynı zamanda sigara kullanan kişiler olduğu saptanmıştır. Bununla beraber sigara kullanan kişilerde diş eti hastalığın hızlı ilerlediği ve buna diş kaybının da fazla olduğu sıklıkla belirtilen bulgulardan biridir.

Sigara ile diş eti ve implant tedavisi sonrası meydana gelen iyileşme yanıtını inceleme yapılmış ve çalışmaların büyük bir çoğunluğu sigaranın negatif etkisi olduğu bildirilmiştir.

Sigara ve diş çürükleri;

Tütün, diş iliğinde iltihaba neden olan belirli bakteri türlerinin çoğalmasına yol açar. Şeker ve çikolata gibi tatlı besinlerin çocuklarda dişlere verdiği zararın benzerini sigaranın yetişkinlerde yol açmaktadır, sigaranın diş etlerine yeterince kan gitmesini engelleyerek diş sağlığını bozduğu açıktır.


20yas_disi.png
30/Ara/2015

Yirmi yaş dişi nedir ? Çekilmeli midir ?

Yirmi yaş dişi nedir ?

Ağzımızda diş dizisinin en arkasında bulunan, üçüncü büyük azı dişlerimiz yirmi yaş dişlerimizdir. Çoğu kez, yirmili yaşlar civarında bu dişlerimiz diş dizisindeki yerlerini almaktadırlar. Ancak yer darlığı, sürme pozisyonunda ki sapmalardan veya o bölgede ki kemik yoğunluğu gibi nedenlerle bazen dişler kısmen sürmekte ya da çene kemiği içinde gömülü durumda kalmaktadırlar.Bu durumda 20 yaş dişleri ağız içerisinde yerlerini alamamakta veya uygunsuz pozisyonlarla diziye gelmeye çalışmaktadırlar. Çoğu zaman bu durum problem yaratmıyormuş gibi görünsede bazı durumlarda problemle beraber başla rahatsızlıklara da sebep olurlar.

Her yirmi yaş dişi çekilmeli midir ?

Kesinlikle çekilmelidir, diyemeyiz. Ağızda tamamen sürmüş durumda, kapanış pozisyonunda üstteki diş ile ilişkide ise  ve derin çürüğü de bulunmuyorsa çekilmelerine hiç gerek yoktur. Ancak diş ipi ya da diş fırçası ile konumu itibari ile rahatça temizlenemeyen, tedavi edilemeyecek durumda çürüğü olanlar ve yanağa,  dile doğru sürüp kişinin istemeden de olsa yanağını, dilini ısırmasına sebep olan yirmi yaş dişlerinin çekilmesi gerekmektedir.

Her gömülü yirmi yaş dişi çekilmeli midir ?

Yirmi yaş dişleri rahat ve konforlu bir şekilde temizlenemediği için kolay çürürler. Aynı zaman bu durum kötü kokunun da oluşmasına sebebiyet verir. Tamamı kemik içinde kalıp süremeyen yirmi yaş dişleri ise hemen yanlarda bulunan ikinci büyük azı dişinin köklerine yaslanarak o dişe zamanla zarar verebilmekte yada bazı zamanlarda etraflarında kist oluşabilmektedir. Bu dişler enfektedir ve ağrıyla abseye yol açar. Aslında bunalr çekilmesi gereken bir diş modeli iken, bir sıkıntıya sebep olmuyorsa da doktorunuz tarafından kontrol altında tutulmalı ve gereği halinde çekilmelidir.

Diş çekimi sonrasında yapılması gereken işlemler nelerdir ?

Diş çekildikten sonra o bölgeye tampon yerleştirilir, bu işlem kanamayı durdurmak içindir. Yarım saat o tamponun ısırılması ve tükürülmemesi gerekmektedir. Diş çekiminden sonra aşırı sıcak ve soğuk yiyecek, içeceklerin tüketilmemesi ve gün boyu tükürülmemesi çok önemlidir. Bununla birlikte alkol ve sigara kullanımı hızlı iyileşme adına önemli rol oynar. Ağrı kesici ilaçları kişi kafasına göre asla kullanmamalıdır, doktorun önerisine kesinlikle uyulmalıdr. Çekim eğer cerrahi ve operasyonel ise aralıklı olarak buz kompleksi uygulanmadır. Buz da doğrudan cilde uygulanmamalıdır.

Diş çekimi sonrası dikkat edilmesi gerekenler nelerdir ?

Yüksek ateş, uzun süreli bir kanama, kötü koku ve ağrılı kızarıklık ile şişlik şikayetiniz varsa mutlaka doktorunuza başvurunuz. Diş çekiminden, 4-5 gün geçmesine rağmen ağızdan gelen kanama, şişlik ve  ağız açmada zorlanma gibi  şikayetler devam ediyorsa derhal doktor ile irtibat kurulmalıdır.


beslenme_ve_discurukleri.jpg
28/Eki/2015

Diş çürüğü; birçok etkenin rol oynadığı, çok yönlü bulaşıcı bir hastalıktır. Bu etkenler arasında yer alan beslenme alışkanlıkları, özellikle etkin bir ağız bakımı sağlayamayan ve fluoridden yeterince yararlanamayan küçük çocuklar için büyük önem taşımaktadır.

Ağız ortamında bulunan bakteriler, beslenme yoluyla alınan şekerleri veya fermente olabilen karbonhidratları metabolize ederek organik asit oluşturmaktadırlar. Oluşan organik asitler diş dokularında çözünme meydana getirebilmektedir ve bu çözünme sürecine demineralizasyon denmektedir.

Bilinen en eski ve ilkel toplumlardaki çürük görülme sıklığı günümüzdeki toplumlara göre daha düşüktür. İlkel toplumların protein ağırlıklı beslenmesi ve sert besinler tüketmeleri sonucu oluşan mekanik temizliğin daha fazla olması çürük görülme sıklığını en aza indirmiştir. Ancak günümüzde hazır gıda tüketiminin artması sonucu çürük görülme sıklığı da artmıştır. Hazır gıdalarda ve şekerli içeceklerde bol miktarda bulunan sukroz, diş çürüğünün oluşmasındaki ana etkenlerden bir tanesidir. Çikolata, bisküvi ve kola gibi yumuşak, şekerli ve dişe yapışan tarzdaki besinler asit oluşturmaktadır. Bu tür besinlerin tüketilmesini takiben, dişlerin hemen fırçalanması mümkün değilse, ağız bol su ile çalkalanmalıdır. Meyve, sebze, süt ve tahıllı besinlerde doğal şekerler bulunmaktadır ve bu doğal şekerler hazır gıdalarda bulunan şekerlerden ayırt edilmelidir. Doğal şekerlerin tüketilmesi istenen bir durumdur ve diyetimize bu şekerleri katmamız hem daha sağlıklıdır hem de çürük riskini azaltabilmektedir. Yapışkan, şekerli veya asitli gıdalar tükettikten sonra elma veya havuç gibi sert besinler dişleri temizleyebilmektedir ve diş etine uyguladıkları masaj etkisiyle dişetinin sağlığına olumlu katkıda bulunabilmektedirler.

Diş çürüğünün oluşumunda yiyeceklerin içindeki şeker miktarı, günlük tüketilen şeker miktarı, karbonhidrat kaynağının katı, sıvı veya yapışkan özellikte olması, besinlerin ağız ortamında kalma süresi, çürük yapıcı yiyeceklerin gün içerisindeki tüketim sıklığı ve öğünler arasında geçen sürenin etkili olduğu bildirilmiştir. Ancak beslenmenin düzenlenmesi çürük oluşumunun önlenmesi için yeterli değildir. Diş çürükleri iyi bir ağız bakımı ve fissür örtücü ile fluorid uygulaması gibi koruyucu uygulamalar ile kontrol altına alınabilmektedir.

Bebekler, diş çürüğüne neden olan bakterileri doğar doğmaz edinmektedirler. Uzun süre biberon kullanılması, tüm gece biberon ile birlikte uyuma, biberon içerisindeki sıvıya şeker, bal, pekmez, reçel katılması veya bu yapışkan besinlerin emziklere sürülmesi bebekte erken çocukluk çağı çürüklerinin görülmesine sebep olabilmektedir. Bebeğin henüz dişi yoksa dişetleri her sabah ve yatmadan önce temiz, ıslak bir bez parçası veya gazlı bez ile silinmelidir. American Academy of Pediatric Dentistry (AAPD)’ye göre bebeğin ilk muayenesi birinci yaş gününe kadar veya ilk dişin sürmesinden hemen sonra tercihen bir Pedodontist (Uzman Çocuk Diş Hekimi) tarafından yapılmalıdır.

 

Etkin ağız bakımın sağlanması ağız diş sağlığının temel taşıdır. Çocukların erken yaşta bu düşünceyi ve disiplini edinmeleri büyük önem taşımaktadır. İlk dişin sürmesiyle birlikte ufak başlı yumuşak diş fırçası kullanımına geçilmelidir. 3 yaşın altındaki çocuklarda bir pilav tanesi kadar fluorid içeren diş macunu diş fırçasına sürülmelidir. 3-6 yaşları arasındaki çocuklarda ise bir bezelye tanesi kadar fluoridli diş macunu fırçalama esnasında kullanılmalıdır. Diş fırçası, diş ile dişeti birleşimi hizasında 45°’lik eğim ile yerleştirilmelidir ve tüm dişlerin görünen yüzeyleri dairesel hareketler ile fırçalanmalıdır. Dişlerin çiğneyici yüzeyleri, ileri geri hareketlerle fırçalanır. Dişlerin iç yüzeyleri, yani dil ve damak tarafındaki yüzeyler, ufak dairesel veya süpürme haraketleri ile fırçalanmalıdır. En son dil ve damak fırçalanmalıdır. Küçük çocuklar çoğu zaman sadece dişlerin görünen yüzeylerini fırçaladıkları ve el becerilerinin henüz iyi gelişmemiş olabileceği için anne veya baba ile birlikte fırçalamanın yapılması önemlidir. Sabah kahvaltısı sonrası ve akşam yatmadan önce olmak üzere günde iki defa 2-3 dakikalık fırçalamanın yapılması etkin bir ağız bakımının sağlanması için şarttır.

 

 

 

 


Cocuk_dis_hekimi_bursa1.jpg
04/Eki/2015

Fluorid uygulamasi: 3 yasindan itibaren uygulanabilen bir koruyucu uygulamadir. Sut ve surekli dislere uygulanabilen fluorid materyali dis minesini curuge karsi guclendirmektedir. Ancak fluorid materyali tek basina curugu engelleyemez; curuk yapici olmayan diyet ve duzenli fircalama ile mutlaka desteklenmelidir.

Fissur ortucu: Dislere uygulanan bir koruyucu uygulamadir. Ozellikle agizin arka bolgesinde bulunan kucuk ve buyuk azi dislerin cigneyici yuzeylerinde bulunan oluklara uygulanmaktadir. Yemek artiklarinin bu oluklara yerlesmesine engel olan bu materyal curuk yapimina olanak tanimamaktadir. Ancak duzenli fircalama yapilmaz ise curuk olusumu kacinilmazdir.

 Kompozit restorasyon: Dislerde curuk veya doku kaybi meydana geldigi zaman bu dokularin yeniden bir materyal ile yapilandirilmasi gerekmektedir. Curuk veya hastalikli doku temizlendikten sonra disin dogal rengine benzer olan bir beyaz kompozit restorasyon materyali kullanilarak dis restore edilir. Kompozit restorasyon yapildiktan sonra bile iyi fircalamaya devam edilmelidir. Materyalin etrafinda hala dogal dis dokusu bulundugundan curuk gelisme riski devam etmektedir. Bu tedavi secenegi sut ve surekli dislere basari ile uygulanmaktadir.

Kuafaj: Curuk lezyon dis sinirine yakin fakat henuz ulasmamis ise kuafaj tedavisi yapilabilmektedir. Ancak ayni zamanda diste herhangi bir agri veya absenin gorulmemis olmasi gerekmektedir. Curuk temizlendikten sonra dis sinirini rahatsiz etmeyecek ve koruyacak bir doku dostu bir materyali yerlestirilmekte ve uzerine kompozit restorasyon yapilmaktadir. Bu tedavi secenegi sut dislerine uygulanmamakta, yalniz surekli dislere uygulanmaktadir.

Pulpotomi (amputasyon): Bu tedavi sadece sut disleri icin uygundur. Henuz agri ve enfeksiyonun baslamadigi ancak dis sinirinin bir kisminin etkilendigi derin curuklerde uygulanmaktadir. Sinir dokusunun etkilenen en ust kismi uzaklastirilarak kok bolgesinde canli kalan sinir dokusunun uzerine doku dostu bir materyal yerlestirilmektedir ve ardindan kompozit restorasyon uygulanmaktadir. Bazi durumlarda dogal dis dokusu kaybi cok fazla ise paslanmaz celik kuron yapilmasi gerekebilmektedir.

Pulpektomi (kanal tedavisi): Sut ve surekli dislerin siniri geri donulemez bir sekilde curukten etkilendiginde veya iltihaplandiginda sinirin tamamen uzaklastirilmasi gerekmektedir. Travmanin meydana geldigi bazi durumlarda da gerceklestirilen bir mudahaledir. Enfeksiyon, agri ve sisligin gozlendigi durumlarda islem oncesi antibiyotik kullanimi gerekebilmektedir. Kok icerisindeki sinir cikarildiktan sonra doku dostu bir materyal yerlestirilir ve doku kaybina gore kompozit restorasyon veya paslanmaz celik kuron yapilmaktadir. Kanal tedavisi ve disin restorasyonu icin birden fazla seans gerekmektedir.

Dis cekimi: Enfeksiyon, travma, asiri doku kaybi gibi nedenlerle tedavi edilemeyen sut veya surekli disler cekilmektedir. Bazi durumlarda ortodontik ihtiyac dolayisiyla disler cekilmektedir.

Yer tutucu: Sut dislerin erken kaybi sonucu bazi cocuk hastalara kisiye ozel yer tutucularin yapilmasi gerekmektedir. Komsu disler cekim bolgesine dogru hareket ederek cekim boslugunun kapanmasina neden olabilmekte ve surecek olan surekli disin surmesi zorlasabilmekte hatta engellenebilmektedir. Yer tutucularin amaci olusabilecek yer kaybini onlemek, ortodontik tedavi ihtiyacini minimuma indirmek ve konusma ile cigneme fonksiyonlarinin korunmasidir.

Paslanmaz celik kuron: Sut dislerinde kompozit restorasyon materyali ile tedavi edilemeyecek kadar fazla doku kaybi olustugunda paslanmaz celik kuron uygulamasi yapilabilmektedir. Ancak gerekli ise bu uygulama yapilmadan once pulpotomi ve pulpektomi islemlerinin yapilmasi gerekmektedir. Paslanmaz celik kuron uygulamasi dikey boyutun azalmasini engelleyerek cigneme fonksiyonunun korunmasina veya geri kazanilmasina olanak saglamaktadir.

 


dp.jpg
31/Ağu/2015

Bir çok kişi diş eti kanamasından şikayet eder. Kanama diş eti iltihabının en önemli belirtisidir. Ve aslında önemli bir sağlık sorunudur. Çünkü diş etinde ki iltihap ya da ağız ve diş sağlığı vücudun diğer organlarını da etkilemesidir.

Diş eti; ağızda dişlerin alt yapısını oluşturan bir yapıdır. Dişlerimizin sağlığı, diş etlerinin sağlığı ile başlar. Dişlere yapılan her işlemde, diş eti sağlığının yerinde olması ilk koşuldur. Bu yüzden diş etlerine gereken özenin gösterilmesi çok önemlidir..

Diş eti kanaması günümüzde pek çok kişinin şikayet ettiği ve çözümünü bulmakta zorlandığı bir durumdur. Kanama diş eti iltihabının en temel özelliğidir ve ilk belirtisidir. Hasta bazen diş etinde ki bu kanamanın farkında olabilmekte, bazen de hiç farkında olmadan kabullenerek çok uzun zaman yaşamaktadır. Aslında çok basit bir tedavisi olmakla birlikte tedavi edilmediği taktirde çok ciddi sonuçlar olabilmektedir. Diş etinde ki iltihap sadece ağız ortamını değil, vücudun diğer ortamlarını da etkilemektedir.

Sağlıklı diş eti:

Sağlıklı diş eti uçuk pembe renkte, sıkı ve mat görünümlü olmalıdır. Altında ki çene kemiğini sarar. Diş etlerinde ki şişkinlik ve kızarıklık hastalık görünümüdür. Sağlıklı bir diş eti; fırçalama aynı zamanda diş ipi kullanımı ile olur.

Diş eti kanamasına neden olan hastalıklar nelerdir ?

Dişleri ve diş etlerini destekleyici dokuları etkileyen periodontal hastalıklar iltihabi sorunlardır. Diş kayıplarından yüksek oranında sorumlu olurlar. Erken teşhisde tedaviye cevap verirler. Bu gibi hastalıklar, kendini öncelikle diş etinde ki değişimlerle gösterir. İlerleyen dönemlerde etkisini daha fazla arttırırlar.

Gingivitis: Bu rahatsızlık, diş eti hastalığının başlangıç aşamasıdır. Diş etleri kırmızı bir renk almıştır, kanamalar başlamıştır ve diş etleri şişmiştir. Diş fırçalama esnasında diş etleri hem kanamakta, hem de hassas bir hal almaktadır. Gingivitis tedavi edilmezse ilerleyerek, diş etlerine ve çene kemiğine hasar verecek duruma gelir. Ağız kokusu kendisini sürekli hissettirir.

Periodontis: Diş eti hastalıkları içerisinde ilerleyen aşamalarda oluşan bu rahatsızlık, dişleri destekleyen kemiğe ve dokuya hasar vermeye başlar. Diş eti ve diş arasında ki cepte hızla bakteri üremeye başlar. Burası temizlenemeyen alanlardır. İlerleme döneminde dişlerde sallanma ve diş kayıpları meydana gelebilir. Diş etlerinde kanama, iltihabi akıntı gözlenir. Dişler birbirinden ayrılmaya başlar. Bunun nedeni alveol kemiği denen ve dişin sağlıklı bir şekilde yerinde durmasını sağlayan destek dokunun üzerinde hücresel yıkım olmasındadır. Eğer doğru tedavi planlaması uygulanamazsa, şikayetler ve sağlığın bozulması şiddetlenir ve doğal olarak kişinin sosyal hayatında da sıkıntılar oluşturmaya başlar.


cene_eklemi_bas_agrisi.jpg
28/Haz/2015

Sizde mi Diş Sıkıyorsunuz?
Diş sıkma ve gıcırdatma, gece ve/veya gündüz oluşabilen istemsiz bir aktivitedir. Bu durum toplumda yetişkin bireylerin büyük bir çoğunluğunda gözlemlenmekte ve genellikle çeşitli olumsuz semptomlar ortaya çıkmadan farkına varılamamaktadır. Hastayı hekime getiren durumlar arasında dişlerde hassasiyet, aşınma, sallanma ve kırılma, diş sinirlerinde nekroz, çevre dokularda yaralanma, temporomandibular rahatsızlıklar, baş ağrısı ve fonksiyon bozukluğu sayılabilmektedir. Çocuklarda gözlemlenen diş sıkma ve gıcırdatma ise, normal bir süreç olarak kabul edilerek değerlendirilir.

Diş Sıkma ve Gıcırdatmanın Nedenleri
Diş sıkma ve gıcırdatmanın birçok nedeni vardır ve bu nedenler arasında; stres ve kişisel özellikler, uyku düzeni, uyku esnasındaki solunum bozuklukları, travmatik yaralanmalar, merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları, yasadışı ilaç kullanımı, ilaç tedavileri, alkol, kafein ve sigara kullanımı gibi faktörler sayılabilmektedir.

TME, çene ekleminin ve kaslarının birlikte düzgün çalışmamasından kaynaklanan semptomları tanımlamak için kullanılan popüler bir terimdir.

TME, temporomandibular eklemin kısaltmasıdır ve çene kemiğinin kafatası ile yaptığı eklemi tarif eder. Çiğneme kaslar,çiğneme ve yutma gibi fonksyonları mümkün kılmak için, boyun ve sırt kasları ile birlikte çalışır. Tüm bu eklem ve kaslarda fonksyon bozukluğu olduğunda bir takım problemlere yol açarlar.

TME’İN GELİŞİMİ NASILDIR?

Düzgün fonksyon gösterebilmesi için kaslarınızın ve eklemlerinizin bir arada çalışması gerekir. Bunların herhangi birindeki problem TME hastalığına yol açabilir. Örneğin; stresin yol açtığı diş gıcırdatma ve diş sıkma, çene kaslarında aşırı kasılmalara yol açar ve TME’e aşırı basınç uygular. Travma ve artrit gibi hastalıklar eklemde direkt hasara yol açarlar yada kaslarda ve ligamanlarda yırtılmaya neden olabilirler. Sonuç olarak “disk” denilen, eklem içinde yastık vazifesi gören kıkırdak yapının yer değiştirmesine neden olabilirler.

TME BULGULARI NELERDİR?

Eklem hareketi esnasında klik sesi, çıtırtı sesi, eklem etrafında ağrı, zayıflık, eklem kilitlenmesi ya da hareket kısıtlılığı, ısırmada ve ısırma hissinde değişiklik gibi bulgular olabilir.
Eklem hareketi esnasında duyulan klik ya da çıtırtı sesi, diskin yerinden kaydığının bir belirtisidir ve eklemin içe ve dışa oynadığını gösterir. Bazen hastalar, çene eklemi ile ilgili değilmiş gibi görünen şikâyetlerden yakınırlar. Örn; sinüs tipi baş ağrıları, kulak ağrısı, baş dönmesi, boyun ve ense ağrısı. Genellikle bu semptomlara neden olan şey, uyku esnasında kişinin istemsiz olarak dişlerini sıkması ya da gıcırdatmasıdır.

TME NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Öncelikli hedefler kas spazmını ve eklem ağrısını ortadan kaldırmaktır. Bunun için ağrı kesiciler ve kas gevşetici ilaçlar kullanılır. Daha sonra kasları rahatlatıcı splint dediğimiz çeşitli apareyler uygulanır. Kas istirahat boyutuna alınır ve kaslar rahatlatılır. Bu tedaviyle hastanın kaslarının uygun pozisyonununa ulaşılır ve ve hasta bir süre de bu boyutta rahtalatılarak tedavinin devamlılığı sağlanır. Bazı zamanlar da bu tedavi seçeneklerinin fayda etmediği durumlar da olabilir işte bu durumlarda eklem içine steroidli ilaçlar enjekte edilerek ağrı ve enflamasyon azaltılabilir.

Dr.Fuat NOYUN        

Çene Yüz Protez Uzmanı
 


implant2.jpg
28/Haz/2015

Diş hekimliğinde  40 yılı aşkın geçmişi olan implantlar,  üretilen malzeme ve dizaynda ki değişime ve gelişime ek olarak cerrahi ve protetik tedavi planlamalarında uygulanan yeni kolaylıklarla diş hekimliğinin rutin kullanımına girmiştir.  Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ışığında  ağızda yaşam süresinin uzaması ile  implantlar farklı diş hekimliği uzmanlık alanlarında   ( protez, periodontoloji, oral cerrahi, endodonti ve ortodonti) önemli bir tedavi alternatifi olmuştur.

İmplantlar genelde  titanyumdan  yapılır. Çene kemiğinin içerisine, diş kökünü taklit edecek şekilde, anatomik yapılarının izin verdiği ölçüde yerleştrilir. İyileşme sürecinin sonunda, yapılacak protezin tipine göre firmalar tarafından üretilen titanyum üst yapı parçaları monte edilerek hastaların ihitiyacı olan farklı protez planlamaları uygulanır.

İmplantın başarısı, uygulanan  implant  kalitesine, hekimin cerrahi el becerisine, cerrahi öncesi ve sonrası planlamaya bağlı olduğu kadar; üzerine yapılacak protezin planlamasına da aynı oranda bağlıdır. Cerrahi olarak doğru yapılmış başarılı bir implant dahi; kötü planlanmış ve kötü uygulanmış bir protez ile çok çabuk kaybedilebilir. Bu başarı aynı zamanda hastanın cerrahi ve protetik uygulamalar sonrasında ki ağız hijyenine ve bakımına gösterdiği önemle de direk ilişkilidir.

İmplantların kullanıldıkları endikasyonlara göre farklı avantajları vardır. Tek diş eksikliği olan hastalarda konvansiyonel olarak iki sağlanm diş keserek yapılan köprü uygulamalarına çok iyi bir alternatif olup bu sayede sağlam komşu iki dişe müdahele etmeden o boşluğu sabit bir dişle doldurma imkanı sağlar.

Alt üst tek taraflı diş eksikliklerinde eksikliğin genişliğine bağlı olarak iki ve ya üç implant yapılarak yine hastanın diğer sağlam dişlerine müdahale etmeden ve hareketli bir protez yerine sabit bir protezin konforunu yaşaması sağlanabilir.

Total, tam dişsiz hastalarda yine kemiğin yeterliliğine bağlı olarak altı sekiz implant ile sabit bir protez veya kemiğin yetersiz olduğu durumlarda  iki dört implant ile hareketli implant üstü protez planlanarak hastanın konforlu bir şekilde günlük fonksiyonlarını kullanması sağlanabilir.Dentplus, İmplant merkezimiz de hastanın ağız yapısı doğrultusunda tedavi seçenekleri uygulanmaktadır.

 Alt ve üst çene kemikleri, diş çekimlerinden sonra doğal bir kayba uğrarlar. Bu kaybı geleneksel protezlerle (köpkü, damak) önlemek mümkün değildir. Ancak, diş çekilen bölgelere uygun ve doğru yapılacak implant o bölgede ki kemiğin kaybını önleyerek, kemiğin aynı seviyede kalmasını sağlar. Özetle, günümüzde  diş hekimliğinde kullanılan en ileri teknoloji ürünü olan  implantlar çoğunluk vakada lüks değil, ihtiyaç ve gereklilik olmuştur. Hastaların hem fonksiyonel, hem estetik, hem de ağız sağlık seviyelerini yükselten implant uygulamaları  artık rutin bir kullanımla diş tedavi  hizmetlerinde yerini almaktadır.  Bursa 2014

Dr.Fuat NOYUN          

Çene Yüz Protez Uzmanı 


agizda_metalik_tat.jpg
25/Haz/2015

Ağızda metalik tat çeşitli nedenlerden dolayı, tat duyusunun anormalleşmesi sonucu görülür. Bu tat alma anormalliği, ilaçların bir yan etkisi olarak, çeşitli hastalıklar nedeniyle veya çevresel faktörlerden oluşabilmektedir. En çok karşılaşılan neden düzenli olarak alınan bazı ilaçlardır. Kullandığınız bir ilaç varsa prospektüsünde tat duyusuna etkileri hakkında bilgiler bulabilirsiniz.

Ağız Sağlığı ve Sinüs Sorunları

Ağız ve diş sağlığında yaşanan problemler tat almayı yakından ilgilendirir. Dişlerde plak birikimi, gingivit, periodontit, diş çürümesi ve apseler metalik bir tat almanıza neden olabilir. Aynı şekilde sinüs enfeksiyonları ve kronik ağız kuruluğu (planus ve sikka sendromu gibi) ağız tadının anormalleşmesine yol açabilir.

İlaçlar

Aşağıdaki listede bulunan ilaçlar ağızda metal tadına yol açar. Bu listede bulunan ilaçlar dışında da bazı ilaçların tat duyusunu etkilediğini unutmayın.

Antibiyotik: Trimetoprim, sulfametoksazol, klaritromisin, metronidazol, etionamid

Diyabet İlaçları: Metformin

Kalp ve Tansiyon İlaçları: Enalapril kaptopril, nifedipin, propafenon, amiodaron

Kanser İlaçları: Sisplatin, karboplatin, letrozol, levamizol

Tiroid İlaçları: Propylthioracil, metimazol, carbimazole, radyoaktif iyot

Artrit İlaçları: Auranofin, altın sodyum tiyomalat, aurothioglucose, penisilamin, sulindak

Osteoporoz İlaçları: Teriparatid, D vitamini takviyesi

Glokom İlaçları: Asetazolamid, methazolamide

Mide Yanması İlaçları: Dexlansoprazole

Diğer İlaçlar: Potasyum iyodür, interferon, lityum, fomepizol, mikofenolat, demir takviyeleri, östrojen takviyesi, disulfiram, griseofulvin, methocarbamol

Sinir Sistemi Hastalıkları

Sinir sistemi hastalıkları kokuyu ve kokuyla bağlantılı olan tat almayı etkileyebilir. Koku alma duyusunda yaşanan zayıflama ağızda değişik tatların oluşmasına veya tat alma duyusunun azalmasına yol açar.

Hamilelik

Hamilelik döneminde yaşanan hormon değişiklikleri özellikle gebeliğin ilk haftalarında ağız tadını da değiştirebilir.

Metal Artışı

Bakır ve demir gibi metallerin vücutta yüksek olması ağızda metalik tat hissi yaratabilir..

Alerjiler

Burun tıkanıklığına veya akıntısına yol açan alerjiler tat almayı mutlaka etkiler. Alerji sırasında histamin salınımı koku ve tat alma duyusunu değiştirebilir.

Solunan Maddeler

Sigara içmek tat almayı zayıflatır ve ağızda metal tadına neden olabilir. Uzun süre solunan kirli havada tat almayı olumsuz yönde etkileyecektir.








DENTPLUS GEÇİT


Ahmet Yesevi Mah. Piknik Cad.
        Hasat Sk. Üründül Plaza K:1 Kapı No : 2
        No: 11 – 12 Nilüfer / BURSA


info@dentplus.com.tr

(0224) 404 00 87